STEFAN ZWEIG ÖYKÜLERİNDE NE VAR?

  Kitapseverlerin son zamanlarda ilgisini çokça cezbeden bir yazar, Stefan Zweig. Birçokları gibi yazarla ilk tanışmam Satranç adlı öyküsüyle gerçekleşmişti. Satranç öyküsündeki karakter ve konu beni içerisine çekmiş ve bir solukta bitirmiştim bu kısa kitabı. İlk öyküsünü okumamdan 2 yıl sonra Amok Koşucusu kitabıyla Stefan Zweig dünyasına yeniden girdim. Kitabın Can Yayınları'ndan çıkan baskısı Amok Koşucusu'nun yanı sıra içlerinde Bir Çöküşün Öyküsü ve Ay Işığı Sokağı'nın da bulunduğu altı öyküyü de içeriyor. Bu yedi öyküyü de büyük bir merakla okudum. 

amok koşucusu ile ilgili görsel sonucu  Bu öykülerde neler vardı neler; çaresizlikler, kibir ve gurur, insanı içine çeken arzular ve nice hezeyanlar. Bu beşeri özelliklerin doğal bir akışın içerisinde nasıl bir saplantıya dönüştüğünü ve karakterleri kötü sona nasıl sürüklediğini görebilirsiniz. Belki de bu öykülerde kötü olarak nitelendirdiğimiz yukarıda saydığım hasletlerin  insanları taşıyacağı en uç noktadaki sonuçlarını görüyoruz desek yanlış olmayacaktır. Karakterlerin iç dünyalarının yazar tarafından ustaca yansıtıldığını da belirtmeden geçmek olmaz. Fakat, okurken karakterlerin içlerinde gerçekleşen duyguların kimi zaman manasız ve hakikaten uç noktalardaki hisler olduğunu da hissetmedim değil. Bu yedi öykünün de sonunda bir intihar veya ölüm okuyucuya gözkırpıyor. Hatta bu biraz hafif kaldı, zira mutlaka bir ölüm veya intiharla bitiyor öyküler. Ek olarak yazarın da bu hayattan bir intiharla ayrılması öykülerinin sonunu normalleştirir mi gözümüzde bilemiyorum. 
" Ansızın, insanların taşkınlığı bir an için azalıp salonu sessizlik kapladığında, doğrudan, “Burada bir ölü bulunduğunun farkında değil misiniz?” diye soruverdi. Bir an ortalık karıştı. Ölüm sözcüğü, sarhoşların yüreğine bile çekiç darbesi gibi inmişti. Herkes aynı anda birbirine soru sormaya başladı. Ama Bayan de Prie, buz gibi bir sesle, yüzünün ifadesini değiştirmeden, “Ölü benim,” dedi. “Bu kışı çıkartmayacağım!” "  Bir Çöküşün Öyküsü' nden.

  Son olarak; öyküler bittiğinde anlamsız bir sonun bende uyandırdıkları ise bambaşka oldu. Önce bir dinginlik ve ardından hikayedeki kişinin yaptıklarına bir neden arayışı. Ve sonunda soruların kendine yönelişi; yaşama ve arzulara dair. İnsanın eşref-i mahlukat olduğunu ama bilincini devre dışı bıraktığında arzuların ve birtakım duyguların kişiyi bir anda esfel-i safilin'e çevirebileceğinin farkına varmamla bitirdiğim bir sorgulama. Belki de aşırı diyeceksininz. Eh diyeceksiniz bunu da nerden çıkardın birkaç öyküden hareketle. Haklı bir eleştiri olurdu bence. Ama kanaatimce insana verilmek istenen belirli bir mesaj olsun veya olmasın, kitapların bizim içimizdeki yansımasını ne bir yayıncı ne bir yazar hiçbir zaman kesin olarak bilemeyecektir. Çünkü eksiklerimiz ve fazlalıklarımızla bizler biriciğiz.

" Özel biri olmak istiyorsan, kendin olmalısın Çaylak. Bu yıldızların altında senden bir tane daha yok. "  Özkan Öze-Çaylak ile Filozof 1: Ben Bir Neyim?
  Selam ve dua ile...

Yorumlar

  1. Yazarın "Olağanüstü Bir Gece" isimli yapıtını okudunuz mu? Okuduysanız bu eserle ilgili de bir değerlendirme yayınlayabilir misiniz? Bu güzel yazı için ayrıca teşekkür ederim, müstefîd oldum :).

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Henüz okumamıştım, inşaallah tavsiyenize binaen en kısa sürede okumaya çalışacağım. :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜNYANIN İLK ÜNİVERSİTESİ: KARAVİYYÎN

EKŞİ MAYAYA İLK ADIM

2 Klasik: İvan İlyiç'in Ölümü ve Ses ve Öfke